Monday, July 16, 2012

caydanliksiz bir cay saati dusunulemezzz


Sonunda olan oldu. Gul gibi caydanligimizin demligi soldu. Onceleri akti, sizdirdi, onemsemedik, sevdik, bagrimiza bastik, demlemeye devam ettik. Taaaa ki bir gun cayi caybardagi yerine kahvalti masasina bosaltana kadar. Aslinda yerine yenisinin alinmasi mumkun olan bir memlekette olsak hic buyutulmeyecek bu mevzu, konunun kaynagindan onsekizbinkilometre uzakta olunca hayati onem kazandi. Insani yardim paketi icin cagrilar baslatildi...

Bu nadide mutfak demirbasi, uc yil once sevgili esime benim Christmas hediyemdi. Bir Turk evladinin icindeki Christmas ruhunu yansitmasi acisindan pek manidar bir ornek olsa da, esimin bu hediyeye karsi gosterdigi sevgi ve baglanis bir Turk evladinda bile gorulemeyecek cinstendi. Cay, caydanlik ve caykur uclemesi kisa zamanda hayatimizin bir parcasi oluvermisti. Nitekim, Amerika'da agiz tadiyla bir cay icmek, ev sinirlari disinda yapilabilecek bir aktivite degildi, cunku millet poset caydan otesine yabanciydi. Eve gelen insanlarin mutfaktaki bu ilginc alete (!), kimligi belirlenemeyen cisim edasiyla yaklasmasi ve benim her seferinde bir caydanligin nasil calistigini detaylariyla aciklamam alisilan bir rutin haline gelmisti.

Neyseki Yeni Zelanda'ya tasinmamizla cayin gunluk hayattaki yeri tekrar anlam kazandi. Oyle ki bu ulkenin literaturunde cay saati diye bir terim vardi! Is yerinde saat 10 dedi mi herkes isi gucu birakip kafeteryanin yolunu tutar, bedava yapilan cay, kahve, kurabiye servisinin tadini cikarir. Ayni merasim saat 3.5 sularinda tekrar tekrarlanir. Cay bizim ulkemizde oldugu gibi bir sosyal paylasim araci aslinda. Birisinin evine ziyarete gittiginizde herseyden once sorulan "vuld yu layk e kap of ti?" sorusu kanlari kaynastirir, muhabbeti koyulastirir. Var midir cay gibisi...

Ulkenin kulturune boylesine yerlesmis cayin sanata etkisi de boyle oluyor anlasilan. Kullanilmis demlik posetlerinden yapilmis giyilebilir sanat eseri Wellington'da kaldigimiz hotelin lobisinde sergileniyordu. Icemeyen giysin efenim!


Thursday, June 28, 2012

feijoa'ya giris

Memleketteki bir kiraz festivali daha geldi gecti. Annemgillerin kirazlari da bensiz afiyetle yendi bitti. Bu kis mevsiminde markette kilo yerine gramajla satilan hem tropik hem plastik ithal kirazlara da benim gonlum yok. Hal boyle olunca, verdim kendimi feijoa'ya.

Feijoa'a mi? Burada her evin behcesinde yetisen enteresan bir meyve. Kendisi yasemin cicegi gibi kokuyor, tadi da cicek gibi zaten. Ortadan ikiye kesip kasikla yiyorsunuz. Tek dikkat edilmesi gereken konu; aycekirdegi gibi basladiniz mi birakmasi zor. Bir oturusta (ki genelde bu oturus ogle yemegine denk geliyor) bu meyveden 10 adetini mideye iniriveriyor insan.

Markette, pazarda, yol kenarinda, dag basinda satiliyor. Dag basinda satilanlari icin herhangi bir pazarlama kisisine de gerek duyulmuyor. Bu ulkenin takdire sayan ozelliklerinden biri bence. Kilolarca meyve sebze yol kenarinda bir cardakta satis icin birakiliyor ama satan kisi yok, sadece kuru bir kutu. Kutunun adi "honesty box" yani "durustluk kutusu". Demem o ki, alacagini alip, parani kutuya birakiyorsun, para ustu gerekirse de aliyorsun kutudan. Anlasilan tikir tikir isliyor sistemki, yillardir boyle gelmis boyle gidiyor. Istemeden dusunuyor insan, bu uygulama bizim ulkemizde olsa nolur diye... sonra dusundugun seye kendin guluyorsun...






Saturday, June 23, 2012

Episode I : A New Hop

Hersey gunesli bir sonbahar sabahi basladi. Sevgili esim ve saz arkadaslari bir suredir planladiklari evde bira uretim-tuketim zincirini hayata gecirmeye karar vermisti. Buraya tasinirken, gunun birinde lazim olur diye konteynera son dakikada sokusturulan bira yapim alet ve edavatlari, dolabin derinliklerinden gun isigina cikarildi. Icindekiler listesine dahil edilecek her turlu malzeme de ulkenin cesitli noktalarindan ismarlanip, butun bu bilesenler ayni cati alti olan bizim evin mutfaginda toplandiginda senlik basladi.

Aslinda bu sonbahar sabahinin gelisi gunlerdir kapinin onunde beliren kutulardan belliydi ancak islerin boyutu henuz kesinlesmemisti. Acilan kutulardan cikan beyaz beyaz torbalar masaya dizildiginde mutfak masasinin narkotik masasindan farki kalmamisti zira az biraz hayal gucuyle T.C. harflerini olusturmak mumkundu.


Eldeki malzemeler ozenle tartilip olculerek karistirildi, kaynatildi falan fisman diye anlatirdim ancak bu noktada bendeniz ve sahsimin saz arkadaslari krem brule yemek uzere olay mahalini terkeyledik. Zira mutfaktaki aktivitenin herhangi disisel yaklasimla bi alakasi yoktu. Havada esen testesteron kokusunu arkamizda birakip, kahve ve tatli esliginde dedikodu alemlerine daldik. Dondugumuzde, mutfaktaki manzara bir Ugur Dundar klasiginin canli yansimasiydi. Tamam ortada hamam bocekleri filan yoktu belki ama mutfagin da eski halinden eser kalmamisti.


Neyseki ortalik isik hiziyla temizlenip eski hijyen ortamina kavusturuldugunda, bira ozu karisimi da mayalarla kaynassin, bir sevgi ortami olustursun diye fermentasyona birakilmisti.

Ilk fermentasyon tamamlandiginda, gunesli sonbahar sabahi yerini soguk ve yagisli bir kis mevisimine birakti. Sira ikinci fermentasyondaydi. Alkol orani istenen seviyeye coktan ulasmis, sira arka fondaki aroma ve tatlarin olusumuna gelmisti. Bu nedenle bira plastikten cam damacanaya terfi ettirildi. Hevesle beklenen tadima daha 3-4 hafta vardi, gec olsundu ama guc olmasin di denerek damacana mahzen tadindaki (!) garaja kaldirildi.

Bu arada bendeniz de olayi merdiven alti gorunumunden biraz olsun kurtarip, bir nevi profesyonellik havasi kazandirmak amaciyla asagidaki etiketi tasarladim. Ayagimiz alissin, uretimin ardi arkasi kesilmesin, seri cogalarak devam etsin temennisiyle adini "Episode I: A New Hop" koydular.

Merak edenler icin tadi, adindan ve gorunumunden cok daha profesyonel oldu. 50 kusur sisemizin sonu gelmesin istiyoruz :)

Saturday, May 26, 2012

30 gunde devri alem



Seyahat acenteligi mesleginde cok parlak bir kariyerimin olabilecegine inaniyorum. Bayandan, temiz her turlu otel, ucak, araba, tur organizasyonlari ucuz fiyatlara ayarlanir! Lise yillarinda bilinc altima yerlestirilen turlu turlu permutasyon, kombinasyon ve olasilik hesaplamalarinin gercek hayatta ne kadar yararli olabilecegini turkiye tatili icin bilet almaya kalkistigimizda anladim. Malum oldugu uzere, alinacak biletin en ucuzu ve en cok mil puani getireni makbulken, ayni zamanda aktarmalarda en az sure bekletmesi de bi o kadar onemli. Buna havayollarinin kalitesi, bagaj kaybetme olasiliginin minimalitesi ve durulacak yerlerin originalitesi de eklenince durum tam bir kaosa donusebiliyor. Ayrica Bangkok'ta yapilacak akraba ve es dost ziyaretlerinin bu denkleme yeni bir boyut katmasiyla kafalar iyice bir bulanabiliyor.

Bilgisayar karsisinda gecirilen uzuuuuuuuuuun saatler sonrasinda bu sartlarin hepsini saglayan muhtesem kombinasyonu buldugumuzda artik biletin cok sifirli fiyati akillardaki onemini kaybetmisti. Bastik kredi kartini catir catir aldik muhtesem biletimizi. Mutluyuz, geliyoruz...

Turkiye yolcusu kalmasin!