Thursday, June 28, 2012

feijoa'ya giris

Memleketteki bir kiraz festivali daha geldi gecti. Annemgillerin kirazlari da bensiz afiyetle yendi bitti. Bu kis mevsiminde markette kilo yerine gramajla satilan hem tropik hem plastik ithal kirazlara da benim gonlum yok. Hal boyle olunca, verdim kendimi feijoa'ya.

Feijoa'a mi? Burada her evin behcesinde yetisen enteresan bir meyve. Kendisi yasemin cicegi gibi kokuyor, tadi da cicek gibi zaten. Ortadan ikiye kesip kasikla yiyorsunuz. Tek dikkat edilmesi gereken konu; aycekirdegi gibi basladiniz mi birakmasi zor. Bir oturusta (ki genelde bu oturus ogle yemegine denk geliyor) bu meyveden 10 adetini mideye iniriveriyor insan.

Markette, pazarda, yol kenarinda, dag basinda satiliyor. Dag basinda satilanlari icin herhangi bir pazarlama kisisine de gerek duyulmuyor. Bu ulkenin takdire sayan ozelliklerinden biri bence. Kilolarca meyve sebze yol kenarinda bir cardakta satis icin birakiliyor ama satan kisi yok, sadece kuru bir kutu. Kutunun adi "honesty box" yani "durustluk kutusu". Demem o ki, alacagini alip, parani kutuya birakiyorsun, para ustu gerekirse de aliyorsun kutudan. Anlasilan tikir tikir isliyor sistemki, yillardir boyle gelmis boyle gidiyor. Istemeden dusunuyor insan, bu uygulama bizim ulkemizde olsa nolur diye... sonra dusundugun seye kendin guluyorsun...






Saturday, June 23, 2012

Episode I : A New Hop

Hersey gunesli bir sonbahar sabahi basladi. Sevgili esim ve saz arkadaslari bir suredir planladiklari evde bira uretim-tuketim zincirini hayata gecirmeye karar vermisti. Buraya tasinirken, gunun birinde lazim olur diye konteynera son dakikada sokusturulan bira yapim alet ve edavatlari, dolabin derinliklerinden gun isigina cikarildi. Icindekiler listesine dahil edilecek her turlu malzeme de ulkenin cesitli noktalarindan ismarlanip, butun bu bilesenler ayni cati alti olan bizim evin mutfaginda toplandiginda senlik basladi.

Aslinda bu sonbahar sabahinin gelisi gunlerdir kapinin onunde beliren kutulardan belliydi ancak islerin boyutu henuz kesinlesmemisti. Acilan kutulardan cikan beyaz beyaz torbalar masaya dizildiginde mutfak masasinin narkotik masasindan farki kalmamisti zira az biraz hayal gucuyle T.C. harflerini olusturmak mumkundu.


Eldeki malzemeler ozenle tartilip olculerek karistirildi, kaynatildi falan fisman diye anlatirdim ancak bu noktada bendeniz ve sahsimin saz arkadaslari krem brule yemek uzere olay mahalini terkeyledik. Zira mutfaktaki aktivitenin herhangi disisel yaklasimla bi alakasi yoktu. Havada esen testesteron kokusunu arkamizda birakip, kahve ve tatli esliginde dedikodu alemlerine daldik. Dondugumuzde, mutfaktaki manzara bir Ugur Dundar klasiginin canli yansimasiydi. Tamam ortada hamam bocekleri filan yoktu belki ama mutfagin da eski halinden eser kalmamisti.


Neyseki ortalik isik hiziyla temizlenip eski hijyen ortamina kavusturuldugunda, bira ozu karisimi da mayalarla kaynassin, bir sevgi ortami olustursun diye fermentasyona birakilmisti.

Ilk fermentasyon tamamlandiginda, gunesli sonbahar sabahi yerini soguk ve yagisli bir kis mevisimine birakti. Sira ikinci fermentasyondaydi. Alkol orani istenen seviyeye coktan ulasmis, sira arka fondaki aroma ve tatlarin olusumuna gelmisti. Bu nedenle bira plastikten cam damacanaya terfi ettirildi. Hevesle beklenen tadima daha 3-4 hafta vardi, gec olsundu ama guc olmasin di denerek damacana mahzen tadindaki (!) garaja kaldirildi.

Bu arada bendeniz de olayi merdiven alti gorunumunden biraz olsun kurtarip, bir nevi profesyonellik havasi kazandirmak amaciyla asagidaki etiketi tasarladim. Ayagimiz alissin, uretimin ardi arkasi kesilmesin, seri cogalarak devam etsin temennisiyle adini "Episode I: A New Hop" koydular.

Merak edenler icin tadi, adindan ve gorunumunden cok daha profesyonel oldu. 50 kusur sisemizin sonu gelmesin istiyoruz :)